BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA


Yazı tura… Ölüm yaşam, kirli temiz, aç tok, zengin fakir… Oyun mu? Değil. Hayatın ta kendisi aslında. Ya varsın ya yok. Ya kazanırsın ya kaybedersin. Para atınca yazı ya da turanın gelme ihtimalinin yüzde 50’şer olduğu nasıl kesinse, dik gelme olasılığı sadece Aydemir Akbaş’ın filmlerinde varsa hayat ta öyle değil mi ya hep kazanırsın ya hep kaybedersin. Bazen kazanıp bazen kaybetmek… O da mümkün değil. Çünkü bu durumda kazandığını zanneden de aslında kaybetmiştir de farkında değildir.
Başlık ile yazı arasında bir bağlantı yok gibi değil mi? Gibisi fazla. Şimdiye kadar okuduğunuz benim de yazmış olduğum satırlarla başlık arasında bir bağlantı yok. Tabi acele edenlere. Etmeyenler bağlantıyı az sonra görecek.
Bu meslek bana ün kazandırmadı, tanıyan tanıyor tanımayanın benim bu dünyada olduğumdan haberi yok elbette, hele parayı hiç kazandırmadı. Hala bizim sektörde çalışanların büyük bölümü gibi elalemin kapıcısına vermeye utandığı hatta artık vermediği kadar para alanlar klasmanındayım. E homologasyonum da bittiğine göre başka bir klasmanda yarışmam mümkün değil bundan sonra. Altıncı –sayı ile 6.- (maden olan altın ve Amerikan filosu ile karıştırılmasın) hissi kuvvetli olan biri olarak önümüzdeki yüzyıllar içerisinde de benim modelden başka üretilmeyeceğine göre değişen bir şey olmayacak. Ömrümü tükettiğim bu meslek bana sadece herşeyin göründüğü gibi olmadığını, yüzü güzel olanın içinin çirkin, çirkinlik abidesinin dünya güzellerine taş çıkartabileceğini, büyüğün her zaman kuvvetli anlamına gelmediğini, haklı gibi ortalıklarda fazla dolaşanların aslında en haksız insanlar olduğunu çok ama çok iyi öğretti.
Zurnada peşrev olmaz ne çıkarsa bahtına derler ya ben de iki tane fotoğraf göreceksiniz diyeyim ve başlığa geleyim. Evet iki tane fotoğraf göreceksiniz. Bu yazıdan önce. Biri çok güzel sayılmasa da huzur veren bir doğa manzarası diğeri içine bol deterjan dökülmüş bir leğeni andıran bir manzara. Birinin ismi “yazı” birinin ismi “tura” olacak. Olacak diyorum çünkü henüz koymadım. Malum isimlerini fotoğrafları bloğa yerleştirirken yazacağım. Bir tarafı doğa harikası bir tarafı çamaşır leğeni olan yer aslında aynı yer. Gediz Nehri. Paranın iki yüzü gibi. Yol kenarında duruyorsun yüzünü sağa döndüğünde harika bir manzara sola döndüğünde de bir çamaşırhane görüyorsun. Adım atmıyorsun, olduğun yerde dönüyorsun ama kilometrelerce gitmiş gibi oluyorsun. Eğer benim gibi fotoğrafta varyasyon arıyorsan değişik açılardan çekmek istiyorsan tek karede birden fazla mesaj vermek istiyorsan giriyorsun suya batıyorsun çamura başka bir fotoğraf çekiyorsun. Çıkıyorsun.
Gediz Nehri’nin kirli olduğunu sağır sultan bile biliyor. Yıllardır temizlemek için uğraşıyorlar. Lafta. Birşeyleri çözmek, düzeltmek, onarmak istemeyen büyüklerin her zaman yaptığı şey yapıldı. “Komisyona havale edildi”. Bürokrasi dilinin en komik değimidir bu. Bir konu komisyona havale edildi mi o konunun çözülmeyeceğini komisyona havale eden de, komisyonda çalışan da, komisyonda çalışmayan da, sorunun muhattapları da, muhattabı olmayanlar da kısacası herkes bilir. Gediz de öyle oldu. Komisyon değil, birlik kuruldu. Gediz’i en çok kirleten il, birliğin başkanı seçildi. Seçildi ki daha çok kirletsin. Başka da bir şey yapılmadı zaten.
Yılın son günü eylem yaptılar orada. O da göstermelik. Balık tutacaklardı göya. “Balık yerine terlik çıktı” diye yazdım. Halbuki o kirlilikte terlik bile dayanamayacağı için oltalara takıp getirdiler. Epi topu 15 dakika sürdü eylem. Sonra dağıldık. Evli evine köylü köyüne, gazeteci gazetesine. Herkes yarım bıraktığı akşam nerede içeceğinin hesabına kaldığı yerden devam etti.
“Ben süperim” demiyorum, “çevreyi en bi acaip korurum” hiç demiyorum. Kirlilik sadece siyah olmaz. Ancak şunu biliyorum. Gediz’in güzel yüzünü, çirkin aslını çekerken kulaklarımda tek bir şarkı çınladı. Yıllar öncesinden Yeni Türkü’den… Telli turna. Hepsi değil, sadece şu mısrası… “Biz büyüdük ve kirlendi dünya…”
Olan budur. Yazı da budur tura da. Kirli de budur temiz de. Zengin de budur fakir de.

Yorumlar

Popüler Yayınlar